2.8.11

İnsan hayatına zorunlu kılınmış en büyük ve inanılmaz hata: çalışmak.


Çalışmak bir çeşit bug.



İyi yerlere gelip, iyi maaşlar alan bir insan olma yolunda sırtımdan itilerek ilerlerken, topuklu ayakkabılarım canımı acıtıyor koşmam gereken yerlerde.



Beş dakika oturup düşünüyorum.



ofis camının filtreleyip içime süzdüğü güneş, taze çimen kokusunu ve aylak bir Tandoğan gününü zihnime yerleştiriyor. Masamdaki çiçeği koklayıp, pembe ojelerime bir göz atıyorum. Ayakkabılarım ayağımdan ziyade canımı sıkıyor. Parmak arası terliklerimi ve ayaklarımı yakan bronz kum taneciklerini düşünüyorum. İçim gidiyor.

Bahara ve yaza dair ne varsa yaşadığım, hepsini o beş dakikaya sığdırıyorum ve yemin ederim ki, hepsini yeniden yaşadığımı hissedebiliyorum. Zaten o dakikadan itibaren hiçbir şey eskisi gibi olmuyor ve insan, kendini kısır bir “yaşanmışlıklı özlem” döngüsü içinde buluyor.
İmgeler benim ağzıma ediyor.



-Naber nasıl gidiyor?

+Nolsun ya çalışıyoruz işte.



Çalışıyorum işte. Eskisinden daha iyi bir hayatım yok. Daha az yazıyorum, hatta hiç yazmıyorum. Daha az içiyorum, hatta hiç içmiyorum. Daha az ağlıyorum, hatta hiç ağlamıyorum. Sevdiğim biri var, hatta o da beni seviyor. Hani şu yazılarımdaki adam; herkes biliyor.

Şimdi yaşam daha ciddi, daha seçici. Aynaları daha net, hamleleri daha bilinçli. Hayaller bile gerçek oluyor, her şey fazla gerçekçi.



Çok korkuyorum büyümekten.

0 yorum:

Yorum Gönder