16.12.10

başımda kavak yelleri

iki genç..
ankara..
birbiri dibine kurulmuş iki avm..hikayemizde avm ve bvm olarak nitelendirebiliriz..
iki genç öğlen saatlerinde avm'ye uğramıştır.. kısa bir süre sonra avm'den çıkılarak yaya olarak yan taraftaki bvm'ye geçilir. uzun saatler geçirilir, eğlenilir, eve dönmek üzere akşam saat 9 civarı otoparka inilir. p1, i6 nolu lokasyon aranır..aranır..aranır..bulunamaz..bir sürü i6 vardır ama araç yoktur..güvenliğe danışılır..bütün otopark katlarına bakılır. defalarca yürüyen merdivenlerden girilir, çıkılır..acil çıkış merdivenleri yukarı aşağı ezberlenir..bu arada acil çıkış merdivenlerine oturmuş, kendi kendine ağlayan ve söylenen, intihar etme arifesindeki homeless kıvamında bir gence rastlanır, hızlıca topuklanır..sonra tekrar güvenliğe danışılır..acil çıkış merdivenleri tekrar gözden geçirilir. 1 saate yakın arama kurtarma çalışmaları devam eder, dolayısıyla sinirler gerilir, bu sefer güvenliğe çıkışılır, tabi sonuç alınamaz...çaresizce katlar arası mekik dokunurken birden ampul yanar;


-biz nerdeyiz??
-bvm.....
-araba nerde??
-avm

14.12.10

her aşk biter(miy)miş?

sabah sabah kulağıma geldi bu şarkı yıllardır dinlememişim unutmuşum varlığını.
bir şarkı böyle yaptı, üstüne de çok eskiden aklıma yerleşmiş bikaç dize geldi;
"daha az seviyorum seni..
giderek daha az..
unutur gibi seviyorum..
azala azala..."

sonrasın da ayrılık dedim nedir ayrılık?
bikaç cevap buldum;
aramizdaki uzakligin karanliginda
bazen kendinizi ondan ayırmaktır.
fiziksel bir uzaklık girmesi de gerekmez araya...
önemli olan kalbin uzaklaşmasıdır...
önce hayran bakan bakışlar çekilir geri...
sonra sahiplenen eller,
umut veren sözler...
buzdan, görünmeyen bir duvardır araya giren...
uzaktan izlersiniz...
o muymus bunca zaman emek verilen...
"seni mi çok büyüttüm, kendimi mi küçülttüm?" sorusunun cevabı vardır artık...
ikisi birden yapılmıştır aynı anda...
uzaklaşırsınız...
her nedense hep onun en yakınlaştığı zamanlara denk gelir bu uzaklaşma...
beklenti sıfıra inmiştir...
bir zaman sonra ilgisi daraltmaya başlar insanı...
siz beklemezken, o, müthiş bir coşku içinde sunuyordur size her şeyini...
karşılık vermek zorunda hisseder insan,gerilir...
"biraz nefes almak istiyorum" dersiniz, anlamaz..
zamanı mıdır şimdi...
zamanlamadır tek yanlış olan zaten...
derdinizi anlatmaya çalıştığınız zamanlar duymamazlıktan gelmesidir,
derdinizi çözemeyip gitmeye karar verdiğiniz zaman "dön bana" demesidir...
ayırmaktır kendini ondan bazen ayrılmak...
birlikte verilen bir karardır ama siz cok onceden ayırmıssınızdır sahiplenen sıcaklığınızı...

çok acı biliyorum ama;
artık seni az seviyorum..
akıllandım artık, düşünmüyorum, ağlamıyorum, üzülmüyorum..
anladım artık, üstelemiyorum,
büyüdüm artık, özlemiyorum gerekli, gereksiz..
olgunlaştım, her aklıma gelenin açıklamasını istemiyorum,
unuttum artık, üzerine acı çekmiyorum..
tüm bunlarsa sevginin gösterdikleri,
artık seni az seviyorum..
ve olmadıklarını biliyorum..
sadece korkma artık diye, üzerine yük görme diye, susmazsam da konuşursam uzaklaşma diye..
artık seni az seviyorum..
kısacası ve kabacası..



"gözüm aynı göz ruhum eski
sözüm aynı söz susmam yeni
günüm aynı gün geceler eski
tenim aynı ten üşüyorum şimdi"


21.11.10

bazen ne yaparsan yap olmuyor, bazen...

kapkara bir serzeniş bu.
karamsar değil.

hala çabanın varolduğuna işarettir.

hiç olmasa da denemektir.
yanılmaktır.

olmayacağını bile bile ne yaparsan yaptır işte.

elleri boş kalmaya mahkum yakarıştır.
ve hüzün umuda çok yakışmaktadır diye,
umutsuzluktan değil yani...
bulutlu bir bilinçle bir gün gelecek demektir.
bir gün mutluluk demektir.
heveslerin varolduğuna işarettir.

bazen olmuyor,
bazen, ya da bir gün olur diye hıçkırmaktır.

hıçkırıktır hatta artık,
ellerdeki titremedir.
çarpıntıdır.
çarpmadır.

bazen ne yaparsan yap olmuyor bazen belki de en içten itiraftır.

ama illa olacaktır, bazen...

22.9.10

konuşursam ağlarım diye sustum.

Uzun süredir yazmıyordum.
Uzun süredir bu kadar çaresiz bu kadar sözsüz bu kadar suskun olmamıştım.
Nereye ne yazıcağımı bilmediğimden burdayım.
Canımın canı okadar acıyor ki suan da; gözümü kırpmak için bile yumduğumda içim sızlıyor.
Elbette Allah'dan gelene söylenecek tek söz bile yok ama insan üzülmeden alamıyor kendini.
ben böyleysem o nasıldır kimbilir. elimden gelmiyor hiç bir şey...

10.7.10

evren, yıldızlar , iş , aşk ,para...

Gün geçmiyor ki karşıma çıkan gerçekten bugüne kadar iyi yerlere gelebilmiş insanların astronomiyle astrolojiyi karıştırması bitmesin…
astroloji nin insanlara daha çekici gelmesinden dolayı, ne kadar anlatmaya çalışsam da insanlar bu ikisinin farklı terimler olduğuna inanmak istemezler.
burda konu maalesef arz ve talepten ileri gelir.
televizyondaki her türlü show programında astronomi anlatılmaz. dikkat edin, kadın show programları demiyorum, kadını erkeği farketmiyor bu mevzunun. neden çünkü insanlar astronomiyi değil astrolojiyi daha çok merak eder. geleceği bilmek istemek her zaman daha çekicidir.
aşk hayatının, hayatının bugününü, yarınını, bir yıl sonrasını bilmek ister. bu yüzden zeka seviyesi fazla olmayan insanlar, tek bilgi kaynakları olan televizyondan sadece astrolojiyi görür, onu öğrenir, onu benimser ve televizyonda daha da astroloji görmek isterler. sonra da karşısına şans eseri bir astronom çıktığında ona doğal olarak "sen şimdi burçlardan falan anlarsın." der…



ve artık onların dediklerine o kadar alıştı ki bünye boşa gitmesin istedi…
biraz görüntü itibariyle de hafif falcı kıvamındaysanız tarot yıldızlar astronomi ve uzay çok çekici gelebiliyor. Ve eğlenmek içinde size araç çıkıyor.
Bizde bir kitap okuma çabası içindeyken gittiğimiz d&r da elimize geçen tarot kartlarını aldık ve eğlence o an başladı.
İlk alındığında sahibinden başka kimsenin ellememesi gereken.. mistik bir büyüyü içinde barındırdığını anlatan bir klavuzla başlıyor her şey önce...
gerçekten korktuk ve vizeler geçinceye kadar ellememeye karar verdik nolur nolmaz dimi yani
ama bir arkadaşımızın yakın arkadası misafir olarak geldiğinde pencerenin kenarında duran tarot kutusunu görene kadar …
Gözlerinden ışıltılar parladı "aa inanmıyorum sen astronomi okuyorsun dimiii mükemmel" tarzı cümlelerinden sonra ben "kristal kürem kırıldı yoksa tarot değil küreyle daha sağlam bakıyorum"tarzı yorumlar yaptım.
Biz ne kadar umursamasak da aradan biraz vakit geçince kızın gerçektende bunları ciddiye aldığı anlaşıldı ve onu boşa çıkarmamak için oda loşlaştırıldı mumlar yakıldı ….


Ve bu cümleler tarafımca sarf edildi…
tarottan gerçek beklenilmez, ama tarot gerçeği yaratabilir... the matrix'deki the oracle teyze gibi "sadece duymanız gereken şeyleri söyler" tarot.. bazen duymanız gereken şeyler gerçeğin ta kendisi olabilir elbette, ama bazen de sadece yol göstermek, size bazı şeyleri yaptırmak adına kartların size söylediği beyaz yalanlar.. tarot hayattaki en küçük şeylerin bile bir anlamı olduğunu, her adimin ileride olabilecek bir şeyi değiştirebileceğini bilir, ve duymanız gerekenleri buna Gore söyler. o yüzden "a bak dediği çıkmadı" gibi şeyler söylemek gayet yüzeyde kalan yorumlardır.
Kurban okadar inanmıştıki. Ne desem kabul görücekti ee birazda sıkma kabilyetimiz güçlü olduğundan. Kartlar yerleştirildi işlemler sadece sağ elle özenle gerçekleştirildi. Her kızın hayatıda biraz biraz aynı olduğundan . sen yengeç burcusun dedikten sonra olay koptu tesadüfen kızın durumların bir sürü sey söylendi bilindi en son geride ağlayan bir kız bırakıldı (biraz abartmış olabiliriz ama kaşındı)…
Diyceğim şu ki; ne kristal bir kürem ne de tarot yorumlaya bilicek mistik güçlerim var … elde olanlar yoğun matematik fizik ve astronomi dersleri … yani yıldızlar ay burçlar çekim bunlar yok henüz astronom olmaya çalışan bende…

9.7.10

ilk satırlar...

aslında bir konu var...
görkemli kapısını açmak için uzun süredir doğru kelimeleri aramama sebebiyet veren sonsuz evren.
moria madenlerine açılan kapının önündeki gandalf gibiyim, içeriye girmek için sürekli denemeler yapıyorum. ne yazsam açılmıyor o kapılar.
"tamam şimdi güzel oldu" dediğim bir yazı yazamıyorum.
yazdıktan bir saat sonra, dudaklarını büzüp "olmamışş" diyen yönetici gibiyim, daha çok kelime atmalı ve karmaşık konuları az kelimeyle anlatabilmeliyim. yazdıklarım anlaşılır olmalı ama basit olmamalı.

bakınca hatırlamak, düşününce hatırlamaktan daha hoş sanki.
bir şeyler karalayıp sonra hafızadan silmek, düşüncelerin içinden seçmekten daha heyecan verici.
geçmişe duyulan özleme nostalji demişler ama bu özlemi gidermeye isim bulamamışlar. giderilemediği için olsa gerek.
hayatı daha sakin ve her durakta zaman geçirerek yaşamalı gibi. yoksa sürekli varmaya çalıştığın son, genelde hayatın sonu oluyor.
tek başına kaldığında düşünebilme cesaretini göstermeli, düşünürken düşüncelerin altında ezilmeden, küçük sonuçlara vararak, gerçekten keyif alarak düşünülebilmeli.
tepkiler son ürün olmalı tüm ilişkilerde, tartışmalarda. önce düşünmeli biraz. sakin düşünmeli.
aşık olunmalı en önemlisi belki de. insana değil sadece, aşka, sevgiye, iyiye aşık olunmalı. mutluluğa aşık olunmalı.
filmlerdeki gibi içimizdeki iyiler de sürekli kazanmalı kötülere karşı. sevmeyi bilmeli. mutlu olmak öğrenmek yerine özümsemeli. dünyayı değiştirecek gücü hissedip, bırakmalı nasıl istiyorsa öyle dönsün diye. bazen dalga geçmeli umarsızca. sadece kırılamayacak olanı kırmalı. ve kesinlikle masum olmalı sonuna kadar.
sıkılıp yarısında çıkan insan evreninde, yazdıklarımın sonuna kadar okunmasını sağlamaya çalışmak imkansız bir uğraş gibi dursa da, yazmaya çalışmak bile büyük keyif.
bu sırada kuzey kutbuna ulaşmaya çalışan nansen'in kararlılığı var bu aralar üzerimde. neleri hayal edebileceğim hakkında hiçbir fikrim yok; tek bir kelimeden neler üretebileceğimi yazdıkça görüyorum

ilk yazı... aslında bir konu varr peki sonu?.. mutlu son olmaması için sebep?... yok